Çok gezen mi, çok okuyan mı herkesin en çok soduğu sorulardan biridir. Biz de bunun yanıtı bulmak için Kapadokya gezimizde yanıtlar aradık. Fakat bir gerçek var. Okumak her yaşta, her koşulda mümkün iken, gönlünce gezmek zaman ister, imkan ister, sağlık ve enerji ister.
Dolayısıyla, henüz vakit varken, gezip görmek için fırsat yaratmak lazım. Biz de öyle düşündük ve Banu Birkan’ın şık organizasyonuyla Kapadokya’da en keyiflisinden hatfasonu tatili fırsatını kaçırmadık. İyi ki de öyle yaptık. İstanbul’dan 1 saat 10 dakikalık bir sabah uçuşu sonrası Kayseri ‘ye vardık. Havalimanından iki saat civarı araba yolculuğu da eklenince öğlen gibi Kavaklıdere şaraplarının üretim yerlerinden biri olan Cote Davanos’a vardık.
Kapadokya’da ev yapımı şaraplar
Yol boyu izlediğimiz bozkır manzarası, bir anda, sonbaharın tüm renklerine bezenmiş benzersiz bir tabloya dönüşüverdi. Üzüm bağlarının çevrelediği Cote Davanos’da bizi Ali ve Nazan Balmaç ile şarap üretimi konusunda ailenin üçüncü kuşağını temsil eden kızları Cevza karşıladı. Türkiye’de şarap üretimini ilk başlatan aile olarak bu alanda verdikleri uğraşa rağmen, işlerine olan tutkuları hepimizi etkiledi. Şarap tadımına eşlik eden samimi sofraları ve zarif sunuşları ile gün aktı geçti.
Akşama doğru, bölgenin etkileyici otellerinden Museum’a vardık. Eşsiz manzarası, sanki yüzyıllardan öncesinden kalmışcasına korunmuş dokusu ile otel adının hakkını veriyordu. Gündoğumundan günbatımına bakmaya doyamadığmız bu tablonun her anı bir film karesi olabilirdi. O yüzden olabildiğince hafızalarımıza kaydetmeye çalıştık. Çünkü ne kadar fotoğraf çeksek de, hep aklımızda çekemediğimiz bir kare kalacaktı.
Özellikle Peri Bacaları’nı yakından gördüğümüzde, bir kez daha ikna olduk ki, insan eli hiçbir zaman doğanın yaratıcı gücüyle yarışamayacaktı . İşte böyle; 1,5 günlük kısacık bir seyahat, rutin hayatımızdan kurtardığımız en güzel anlar oluvermişti. Darısı yeni seyahatlere.